Blog Listem

18 Şubat 2012 Cumartesi

Cuma

Nedense hep cuma akşamlarının cumartesi gününe bağlandığı saatlerde oluyor bu.. Yazmak, anlatmak, konuşmak isteği.. En çok da anlatamadıklarımı, konuşamadıklarımı..

Bu hali en son 22 sene önce yaşamıştım ve bir daha bana olmaz sanıyordum; artık büyüdüm, cesurum, kime neyi istersem söylerim.... öyle olmuyormuş.. İnsan ne kadar büyüse, ne kadar cesaret kuşansa, bazen bazı şeyler söylenemiyormuş ve tam boynunun çenesiyle birleştiği yerde takılıp kalıyormuş.. Çünkü korkuyormuş işte her daim, söylediklerinin karşısında duyacaklarından.. ya da hiç bir şey duymayıp, sonsuz bir sessizliğe kulak kabartmaktan..

Oysa belki en iyisi korkularla yüzleşip, keyifsiz de olsa cevapları duymak ve yola devam etmek.. Böylece sonu bir yere varmayan korkulu, sıkıntılı, bunaltıcı bekleyişi bitirmek hiç değilse..

Bu cuma gecesi böyle hüzünle kapanıp keyifli bir cumartesi sabahına bağlanır mı acaba?

10 Ekim 2011 Pazartesi

Yük'lü...

Evde yalnız zaman geçirmekten hiç sıkılmayışlarım, hatta bazı hafta sonları cuma akşamı eve girip, pazartesi sabahı evden çıkmalarım sanki çok uzun zaman önceymiş gibi.. Oysa değil aslında.. Sonra ne oldu da ben eve sığamaz oldum? Evet hayat güzel dostlarla, sevdiğim insanlarla zaman geçirirken.. ya da sürekli yeni insanlar tanırken.. ama sadece bu kadar mı? Bu bir kaçma çabası değildir... değil mi? 

Kendi kendime daha az soru soruyorum artık.. İnsanlara, ilişkilere daha az kafa yoruyorum.. Çünkü sorulardan ve cevaplardan sıkıldım herhalde.. Günü, geldiği gibi yaşamak daha az yorucuymuş.. Ve aslında pek çok insan böyle yaşayıp pek de mutlu oluyormuş.. Onlardan öyle çoğuyla karşılaştım ki son zamanlarda.. Renkli, boyalı, baştan ayağa nezaket (çünkü saklanmanın en kolay yoludur) yüklü insanlar.. Maskeleri rengarenk en çok.. Olmak istedikleri kim varsa oluyorlar kendilerini tanımayan insanların yanında.. Komikler.. eğlenceli.. Oysa belki gerçek olsalar... olamazlar! Nadiren içlerinde gerçek yüzlerini ortaya çıkaracaklarını umduklarım oluyor.. ama herkes güvenli sığınağında kalmayı tercih ediyor en sonunda.. 

Kendime, evime sığamadığım son zamanlara, rengarenk yüzleriyle eğlence katan bu insanları saymazsam, geriye yine de dostlarla geçirilen keyifli kısımlar kalıyor.. ve bu güzel bir şey.. en azından maskelerin altını görmek için gözlerimi zorlamama gerek kalmıyor.. Ve belki kendi maskemi takmama da.. ki mutlaka benim de vardır; o kadar renkli olmasa da.. 

1 Ekim 2011 Cumartesi

Sonbahar...

Sonbahar... benim için hep temizlik mevsimi oldu.. Ama en çok içimde.. telefon fihristimde.. hafızamda.. Biraz da hüküm mevsimi.. Bir önceki sonbahardan bu yana yaşadıklarıma dair kendimi yargıladığım, kâh beraat ettirdiğim, kâh asıp kestiğim.. Babamın söylediği gibi; hatalarım için kimsenin bana ceza vermesine gerek yok, çünkü benden daha acımasız cezalar veremez kimse bana... Bu sonbaharda, "gerçekten" bir yaş daha olgunlaşmanın verdiği cesaretle mi ne, gayet sağlam bir temizlik yaptım. 30'dan sonra olgunlaşma hızlanıyor galiba.. Memnunum ama bundan.. İnsan kalabalıklarından ziyade "gerçek" dostlar olsun istiyorum yanımda. Olanlara daha çok sarılıp, olmayanlara kapıyı gösteriyorum. Güzel böylesi. 

Bu akşam, "gerçek" olanlardan biriyle biraz zaman geçirdim. Yanında en sevdiği CD ve içinde adım geçen yeni kitabının taslağıyla gelmişti beni görmeye. Hayat; işte böyle güzel sürprizleri de olmasa, çekilir dert değil. Birbirimize geçtiğimiz bir ayın hikayelerini anlattık. Birbirimiz için endişelendik, ufak ufak çaktırmadan uyarılar serpiştirdik sohbetin orasına burasına.. Hayallerimi gerçeklere yaklaştırdı, hak verdim. Birinin yüzündeki sahici endişe kadar güven veren kaç şey vardır ki.. Konuşulacaklar bitmeden ayrıldık. Galiba bir dostla sohbetin en güzel yanı, hiç gerçekten bitmemesi.. 

Yarın yeni bir gün.. Telefon fihristimde bir gün öncesinden 2 az isim, ama içimde daha çok huzurla başlayacak. Ve yargıç kalemini kırar bir kez daha gerçek suçlular için.. Yaşasın adalet! 

19 Eylül 2011 Pazartesi

hesap / kitap

Basit bir hesap... Bugünün:

4 saati yollarda
7,5 saati iş yerinde
7 saati uykuda
1 saati yemekte
1,5 saati sporda
Toplam: 21
Gün:24 saat...

Ve asıl soru şu: kalan 3 saatte ne yaptım!!!

yaz(ma)mak....

Günler gelip geçerken.. kötü adamlar çoğalmaktan bıkmazken (ve ben böylece para kazanmaya devam edebilirken).. iyi adamlar yollarda görünmezken (ki dünya ıssızlaşıyor o zaman onca gürültüsüne rağmen).. aslında pek çok şey oluyor yaşamda.. ama artık yazmak istemiyorum galiba onları.. Bu hafta sonunun en önemli olayı; Ege bana sesleniyor artık "Çiiiideeeemmmm"... tabi canı yaramazlık yapmak istediğinde.. kendine arkadaş aradığında... "Yapma" dediğimde yandan yandan gülümseyip beni kandırmaya çalışıyor.. Hayat en çok onun yanında güzel.. çünkü istesem de başka hiç bir şey düşünemiyorum.. Benim boyu küçük, kendi kocaman mutluluğum...

10 Eylül 2011 Cumartesi

burası

Burası çok acayip bir yer... Bir cuma gecesi, ne zamandır ilk kez işten doğruca eve gelmişken, oturdum ve hiç tanımadığım, yaşlarını, işlerini, hiç bir şeylerini bilmediğim insanların kendi kendilerine yazdıkları şeyleri okuyorum. Onlar da benim gibi, kendilerini kimsenin bulamayacağı bir yerde saçmalama özgürlüklerini mi kullanıyorlar, yoksa birileri okusun diye mi yazıyorlar bilmiyorum. Bazılarından sıkılıyorum hemen, bazıları vuruyor beni. Saatler ilerliyor.. yarın cumartesi de olsa yapılacak çok şey var, sabah 9'da kalkılacak sonuçta.. Ama iyi geliyor işte koltuğum, sigaram, az ötede uyuyan kedim ve başkalarının sözcükleri..  Aslında şimdi biri elimden bu bilgisayarı alsa... kapatsa falan.. beni de odama götürse, yatağıma bıraksa.. hemen uyurum ben.. süper olur... yok! yine de çok önemli ve acil bir iş yapıyor gibi devam etmeliyim yaptığıma.. gözlerimi böyle zorla açık tutmalıyım... 30'ları deviriyorum, büyüyemedim gitti..

PS: Kelimelerle dost olanlar yaşam boyunca çok yerde karşılaşıyor galiba.. Ve okuduğum tüm kelimeler yabancıların olmayabiliyor.. Komik!



BAŞKALARININ SÖZCÜKLERİ


insanlar bulabileceklerini nerede aradığını bilemez, bazen bildiğini sanır ama hani bir deyim vardır ''yerde ararken gökte buldum'' diye, gökte bulursun en güzel şeyleri..çünkü gök az dokunulmuş, az hasarlı değil...bazen insan çok hasar gördüğünde yer'den uzaklaşmak ister, korumak ister. histeridir işte, insanız. işte insan nerede bulabileceğini bilmediğinden olmadık yerde karşısına çıkan durumlara ne tepki vereceğini bilemez.


hayır dedem, iyi adamdı ama işte alkolikti. olsun. önemli mi? güzeldi işte, herkes alkolik olamaz ki, büyük adamlar olur. küçük kalmış büyük adamlar alkolik olur.

"anne hayal kurmak, hayal kırıklığına davet çıkarmak olur ki, bunu boş verelim diyorum.(düşten gelen bi'ses bu cümleyi yasakladı. hayal kurmak en güzel bi' şey.)"

“Evren’de ihmal edilecek kadar küçük bir noktayım ama beni ihmal etmeyin.”

Ayık olmak cesaret ister!

Bu kadar kolayken yaraları sarmak, neden sarıp iyileştiremiyoruz birbirimizi. Her yeni ayakkabı canımızı yakarken, vazgeçmiyoruz bir yenisini daha denemekten. Ama yeni bir dostluğu, yeni bir aşkı kaybettiğimiz saflığımızı aramayı ve kendimizi özgür bırakmayı deneyemiyoruz. Neden ?

Bir insanı, bir kediyi, bir kenti, bir işi, bir şarkıyı severse insan, onun türdeşlerine de ilgi duymaya başlar; böyle böyle severiz dünyayı, böyle böyle alışırız dünyaya.

9 Eylül 2011 Cuma

"iş"

İşte yine başladık... yeni bir proje.. yine yanlış şeyler yapmış birileri.. Elimde evraklar, sayılar, sözcükler.. onların içinde bir yerlerde birilerinin yanlışları.. Onlar benden habersiz.. ben günümü onlarla geçiriyorum.. benim için sadece "iş"ler.. Onlar içinse ben, cezanın ilk adımıyım.. Böyle düşününce ağırlaşıyor, o yüzden (böyle) düşünmemeye çalışıyorum.

Herkesinki gibi bir iş işte bu da.. Sabah söylene söylene kendimi yatağımdan koparıp gittiğim, trafik karmaşasında ulaşmaya çabaladığım; çoğunlukla sevdiğim, ama bitince unutmaya çalıştığım bir iş.. Sadece bir iş.. Kocaman adamların, kadınların, kendilerini ulaşılmaz sanırken burunlarını havada; ulaşılabildiklerini, çözülebildiklerini anladıklarında, gözlerini yerde görmeye alıştığım bir iş.. İnsanların kötülüklerini kanıksadım sanırken, durup durup beni yeniden şaşırtabildikleri bir iş işte... Akşam olsun, evime, kedime, dostlarıma döneyim, hafta sonu gelsin, planlar yapıp beynimin arkalarına atayım, ay başı olsun, maaşımı alayım dediğim bir iş.. 

Neyse ki yine hafta sonu... Sonra pazartesi.. yeni bir proje.. yeni bir ofis.. yeni insanlar.. takım elbiseler.. "siz"li konuşmalar.. kağıtlar.. kalemler.. bilgisayarlar.. dosyalar.. raporlar... hesaplar.. hesaplar.. hesaplar...